Kuran-ı Kerim

İbrahim Suresi

Kuran-ı Kerim’in 14. suresi ibrahim Suresi, Mekke’de nazil olmuştur 52 ayettir. ibrahim Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Meali ve Fazileti

Kuran-ı Kerim’in 14. suresi olan İbrahim Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 52 ayettir. İbrahim Suresi, Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali ve Fazileti

 

İbrahim Suresi

Hakkında Kısa Bilgi

İbrahim Suresi; Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. İbrahim henüz daha genç iken aya yıldızlara güneşe bakarak çevresinde bulunanların ve evreni yöneten bir ilah olduğunu düşünmekte idi. Aklını kullanarak tevhid inancına ulaşmıştır ve Allah’ı da bu sayede bulmuştur. Sure içinde Hz. İbrahim’den ve ailesinden söz edildiği için bu adı almıştır.

İbrahim Suresi 52 Ayetten oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in on dördüncü (14.) suresidir. İbrahim Suresi 13. Cüzde yer alır. Surede, İbrahim Peygamber’den bahsedilmektedir. Mekke’de nazil olmuştur. 3461 harften oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iniş sırasına göre 72. Suredir. Başındaki Huruf-u Mukatta (şifreli harfler) ise Elif Lam Ra’dır.

Konusu

Hz. İbrahim’in kıssasının bir bölümünü ihtiva ettiği için bu sureye, “İbrahim Suresi” denmiştir.

İbrahim isminin kökeni İbranicedir. İbranicede bu isim “Milletlerin Babası” anlamına gelir.

Kur’an-ı Kerim’deki “Milleti İbrahim” ifadesi “İbrahim” isminin anlamına işaret etmektedir. Nûh sûresinden sonra inen sure, 52 ayetten oluşmaktadır. 28 ve 29. ayetler Medine’de, diğerleri Mekke’de inmiştir. Kur’andaki resmi sırası itibarıyla 14. sure olan İbrahim suresi, iniş sırasına göre Hz. Osman Mushafı’nda 72, İbn Abbas Mushafı’nda ise 69. suredir.

ibrahim_41

İbrahim Suresi Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe Meali

Bismillâhirrahmânirrahîm

Besmele
İbrahim Suresi 1. Ayet: Elif lâm râ kitâbun enzelnâhu ileyke li tuhricen nâse minez zulûmâti ilen nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
Elif lâm râ. Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır.

İbrahim Suresi 2. Ayet:Allâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve veylun lil kâfirîne min azâbin şedîd(şedîdin).
O Allah ki; semalarda ve yeryüzünde ne varsa O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı kâfirlerin vay haline.

İbrahim Suresi 3. Ayet: Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhıreti ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ulâike fî dalâlin baîd(baîdin).
Onlar, dünya hayatını ahiret hayatına tercih ederler. Ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Ve onu eğriltmek isterler.İşte onlar, uzak bir dalâlet içindedirler.

İbrahim Suresi 4. Ayet: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

İbrahim Suresi 5. Ayet: Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahric kavmeke minez zulumâti ilen nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh(eyyâmillâhi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).
Andolsun ki; Biz Musa (A.S)’ı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat (onlara Allah’ın günleri boyunca zikrettir).” diye âyetlerimizle (delillerimizle, mucizelerimizle) gönderdik. Muhakkak ki; bunda şükredip, sabredenlerin hepsi için âyetler (deliller) vardır.

İbrahim  Suresi / Ayet-6: Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîm(azîmun).
Ve Musa (A.S) kavmine şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki ni’metini hatırlayın! Sizi firavun ailesinden (hanedanından) kurtarmıştı. Sizi azabın en kötüsüne maruz bırakıyorlar ve oğullarınızı öldürüyorlar (boğazlıyorlar) ve kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.

İbrahim  Suresi / Ayet-7: Ve iz te’ezzene rabbukum le in şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîd(şedîdun).
Ve o zaman Rabbiniz size bildirmişti ki; eğer şükrederseniz (ni’metlerinizi) artırırız, eğer küfredenlerden olursanız muhakkak ki azabım şiddetlidir.

İbrahim  Suresi / Ayet-8: Ve kâle mûsâ in tekfurû entum ve men fîl ardı cemî’an fe innallâhe le ganiyyun hamîd(hamîdun).
Musa (A.S) şöyle dedi: “Eğer siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi, inkâr etseniz (bile) muhakkak ki; Allah Gani (şükrünüze muhtaç değil)dir, Hamîd’dir.

İbrahim  Suresi / Ayet-9: E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûd(semûde), vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illallâh(illallâhu), câethum rusuluhum bil beyyinâti fe reddû eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(murîbin).
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad kavminin ve Semud kavminin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları, Allah’tan başkası bilemez. Onların resûlleri, onlara beyyinelerle (delillerle) geldiler. Fakat onlar, ellerini ağızlarına götürdüler (öfkelendiler). Ve şöyle dediler: “Gerçekten biz onunla gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik. Ve muhakkak ki; biz, bizi kendisine (ona) davet ettiğiniz şeye karşı tereddüt ediyoruz, şüphe içindeyiz.”

İbrahim  Suresi / Ayet-10: Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard(ardı), yed’ûkum li yagfire lekum min zunûbikum ve yuahhırekum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn(mubînin).
Onların resûlleri şöyle dedi: “Semaları ve arzı yaratan Allah hakkında mı şüphedesiniz? Sizi, günahlarınızı mağfiret etmek için davet ediyor ve sizi belli bir zamana kadar tehir ediyor (mühlet veriyor)”. Onlar da şöyle dediler: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Babalarımızın ibadet etmiş olduğu şeylerden bizi alıkoymak (engellemek) istiyorsunuz. Öyleyse bize açıkça bir mucize getirin!”

İbrahim  Suresi / Ayet-11: Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
Onlara resûlleri şöyle dedi: “Biz de ancak sizin gibi beşeriz (insanız). Fakat Allah, kullarından dilediğini ni’metlendirir. Bizim, Allah’ın izni olmaksızın, bir sultan (mucize, delil) getirmemiz olamaz. Artık mü’minler Allah’a tevekkül etsinler.”

İbrahim  Suresi / Ayet-12: Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi fel yetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).
Ve biz niçin Allah’a tevekkül etmeyelim? Bizi, yollarımıza hidayet etmiştir (ulaştırmıştır). Sizin bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Artık tevekkül edenler, Allah’a tevekkül etsinler.

İbrahim  Suresi / Ayet-13: Ve kâlellezîne keferû li rusulihim le nuhricennekum min ardınâ ev le teûdunne fî milletinâ, fe evhâ ileyhim rabbuhum le nuhlikennez zâlimîn(zâlimîne).
Kâfirler, resûllerine dediler ki: “Sizi mutlaka arzımızdan (ülkemizden) çıkaracağız veya mutlaka bizim dînimize döneceksiniz.” Bunun üzerine onlara Rab’leri: “Mutlaka zalimleri helâk edeceğiz.” diye vahyetti.

İbrahim  Suresi / Ayet-14: Ve le nuskinennekumul arda min ba’dihim, zâlike li men hâfe makâmî ve hâfe vaîd(vaîdi).
Sizi onlardan sonra mutlaka yeryüzünde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve tehditimden (vaadimden) korkan kimse içindir.

İbrahim  Suresi / Ayet-15: Vesteftehû ve hâbe kullu cebbârin anîd(anîdin).
(Resûller) fetih istediler ve bütün zorba inatçılar kaybettiler.

İbrahim  Suresi / Ayet-16: Min verâihî cehennemu ve yuskâ min mâin sadîd(sadîdin).
Onun arkasında cehennem vardır ve irinli sudan içirilir.

İbrahim  Suresi / Ayet-17: Yetecerreuhu ve lâ yekâdu yusîguhu ve ye’tîhil mevtu min kulli mekânin ve mâ huve bi meyyit(meyyitin), ve min verâihî azâbun galîz(galîzun).
Onu yutmaya çalışacak ve (fakat) onu boğazından kolayca geçiremeyecek. Bütün mekânlardan ona ölüm (öldürücü sebepler) gelecek ve (fakat) o ölemeyecek (ölmek istediği halde ölmesi mümkün olmayacak). Ve onun arkasından galiz (ağır) bir azap vardır.

İbrahim  Suresi / Ayet-18: Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke remâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf(âsıfin), lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’(şey’in), zâlike huved dalâlul baîd(baîdu).
Rab’lerini inkâr edenlerin amellerinin durumu, şiddetli rüzgârın savurduğu kül gibidir. İktisab ettiklerinden (kazandıklarından) bir şeye kaadir olamazlar. İşte o “uzak dalâlet”tir.

İbrahim  Suresi / Ayet-19: E lem tere ennallâhe halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), in yeşa’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd(cedîdin).
Allah’ın, semaları ve yeryüzünü hak ile yarattığını görmüyor musun? Eğer O, dilerse sizi yok eder ve yeni bir halketme (yaratma) ile (yeni bir toplum) getirir.

İbrahim  Suresi / Ayet-20: Ve mâ zâlike alallâhi bi azîz(azîzin).
Ve bu, Allah için büyük (güç bir iş) değildir.

İbrahim  Suresi / Ayet-21: Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).
Hepsi Allah’ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah’ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.

İbrahim  Suresi / Ayet-22: Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”

İbrahim  Suresi / Ayet-23: Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tehıyyetuhum fîhâ selâm(selâmun).
Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar, altlarından nehirler akan cennetlere dahil edilirler (konulurlar). Orada Rab’lerinin izni ile ebedî kalırlar. Orada onların tahiyyeleri (temennileri) “selâm”dır.

İbrahim  Suresi / Ayet-24: E lem tere keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten ke şeceretin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ(semâi).
Allah nasıl örnek verdi, görmedin mi? Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Onun aslı sabittir (kökü topraktadır). Ve onun dalları semadadır.

İbrahim  Suresi / Ayet-25: Tu’tî ukulehâ kulle hînin bi izni rabbihâ, ve yadrıbullâhul emsâle lin nâsi leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).
O her zaman Rabbinin izni ile meyvesini verir. Ve Allah, insanlara örnek (darb-ı misal) verir. Böylece (umulur ki;) onlar tezekkür ederler.

İbrahim  Suresi / Ayet-26: Ve meselu kelimetin habîsetin ke şeceretin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr(karârin).
Habis (kötü, çirkin) sözün durumu, yerin üstünden kökü koparılmış, kararsız (dayanaksız) habis (kötü) ağaç gibidir.

İbrahim  Suresi / Ayet-27: Yusebbitullâhullezîne âmenû bil kavlis sâbiti fil hayâtid dunyâ ve fil âhıreh(âhıreti), ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef’alullâhu mâ yeşâ’(yeşâu).
Allah âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) sabit sözle dünya ve ahiret hayatında sebat ettirir. Ve zalimleri dalâlette bırakır. Allah dilediği şeyi yapar.

İbrahim  Suresi / Ayet-28: E lem tere ilellezîne beddelû ni’metallâhi kufren ve ehallû kavmehum dârel bevâr(bevâri).
Allah’ın ni’metini küfürle değiştirenleri ve kendi kavimlerini helâk yurduna götürenleri görmedin mi?

İbrahim  Suresi / Ayet-29: Cehennem(cehenneme), yaslevnehâ, ve bi’sel karâr(karâru).
Cehennem; ona yaslanırlar. Karar kılınan yer ne kötü!

İbrahim  Suresi / Ayet-30: Ve cealû lillâhi endâden li yudıllû an sebîlih(sebîlihî), kul temetteû fe inne masîrekum ilen nâr(nâri).
Onun yolundan saptırmak için Allah’a eşler koştular. “Metalanın (refah içinde yaşayın)” de. Artık sizin dönüşünüz ateşedir.

İbrahim  Suresi / Ayet-31: Kul li ibâdiyellezîne âmenû yukîmus salâte ve yunfikû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hilâl(hilâlun).
Âmenû olan (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyen) kullarıma söyle: “ Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce namazı ikame etsinler! Onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infâk etsinler!”

İbrahim  Suresi / Ayet-32: Allâhullezî halakas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen fe ahrece bihî mines semerâti rızkan lekum, ve sehhare lekumul fulke li tecriye fil bahri bi emrih(emrihî), ve sehhare lekumul enhâr(enhâra).
Semaları ve arzı yaratan ve semadan suyu indiren, böylece onunla sizin için ürünlerden rızık çıkaran ve denizlerde emri ile akıp gitmesi için gemileri size musahhar kılan ve nehirleri de sizin emrinize veren Allah’tır.

İbrahim  Suresi / Ayet-33: Ve sehhare lekumuş şemse vel kamere dâibeyn(dâibeyni), ve sehhare lekumul leyle ven nehâr(nehâra).
Ve ikisi de (adetleri üzere sünnetullah ile) devamlı hareket halinde olan güneşi ve ay’ı size musahhar kıldı. Geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı.

İbrahim  Suresi / Ayet-34: Ve âtâkum min kulli mâ se’eltumûh(se’eltumûhu), ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ,innel insâne le zalûmûn keffâr(keffârun).
Ve ondan istediğiniz herşeyden size verdi. Ve eğer Allah’ın ni’metini saysanız onu sayamazsınız. Muhakkak insan, gerçekten çok zalim ve çok nankördür (inkârcıdır).

İbrahim  Suresi / Ayet-35: Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzel belede âminen vecnubnî ve beniyye en na’budel asnâm(asnâme).
İbrâhîm (A.S) şöyle demişti: “Rabbim, bu beldeyi emin kıl. Beni ve oğullarımı, putlara tapmaktan içtinap ettir (uzaklaştır).”

İbrahim  Suresi / Ayet-36: Rabbi innehunne adlelne kesîren minen nâs(nâsi), fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm(rahîmun).
Rabbim gerçekten onlar (putlar), insanların çoğunu dalâlete düşürdüler. Artık kim bana tâbî olursa, bu sebeple o mutlaka bendendir. Ve kim bana asi olursa, o zaman muhakkak ki; Sen Gafur’sun, Rahîm’sin.

İbrahim  Suresi / Ayet-37: Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharremi rabbenâ li yukîmus salâte fec’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukhum mines semerâti leallehum yeşkurûn(yeşkurûne).
Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını ekin bitmeyen bir vadiye, Senin Beyt-i Haram’ının yanında iskân ettim (yerleştirdim). Ey Rabbimiz! Namazı ikame etsinler. Bir kısım insanların kalbini onlara meylettir. Ve onları ürünlerden rızıklandır. Böylece onlar şükrederler.

İbrahim  Suresi / Ayet-38: Rabbenâ inneke ta’lemu mâ nuhfî ve mâ nu’lin(nu’linu), ve mâ yahfâ alallâhi min şey’infil ardı ve lâ fis semâ(semâi).
Rabbimiz, muhakkak ki Sen, bizim gizlediğimiz şeyi de gizlemediğimiz (alenî olan) şeyi de bilirsin. Yeryüzünde ve sema(lar)da hiçbir şey, Allah’a gizli değildir.

İbrahim  Suresi / Ayet-39: Elhamdulillâhillezî vehebe lî alel kiberi ismâîle ve ishâk(ishâka), inne rabbî le semîud duâ(duâi).
Hamd, ihtiyarlık halinde bana İsmail ve İshak’ı bağışlayan Allah’a mahsustur. Muhakkak ki; benim Rabbim, duayı mutlaka işitendir.

İbrahim  Suresi / Ayet-40: Rabbic’alnî mukîmas salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ(duâi).
Rabbim, beni ve zürriyetimi namazı ikame edenlerden kıl. Rabbimiz, duamı kabul buyur.

İbrahim  Suresi / Ayet-41: Rabbenagfirlî ve li vâlideyye ve lil mu’minîne yevme yekûmul hisâb(hisâbu).
Rabbimiz, hesap yapıldığı (görüldüğü) gün beni, annemi, babamı ve mü’minleri mağfiret et (günahlarımızı affet).

İbrahim 42. Ayet: Ve lâ tahsebennallâhe gâfilen ammâ ya’meluz zâlimûn(zâlimûne), innemâ yuahhıruhum li yevmin teşhasu fîhil ebsâr(ebsâru).
Ve Allah’ı, zalimlerin yaptığı şeylerden gâfil sanma. Sadece onları, gözlerin dehşetten açılacağı güne tehir eder (erteler).

İbrahim 43. Ayet: Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum hevâ’(hevâun).
Başlarını dik tutarak (gökyüzüne doğru devamlı bakarak) koşanlar! Onların bakışları, kendilerine dönemez. Ve onların kalpleri heva ile (nefsin afetleriyle) doludur (nefsin afetlerinden ibarettir).

İbrahim 44. Ayet:  Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).
Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?

İbrahim 45. Ayet: Ve sekentum fî mesâkinillezîne zalemû enfusehum ve tebeyyene lekum keyfe fealnâ bihimve darabnâ lekumul emsâl(emsâle).
Ve siz, nefslerine zulmedenlerin meskenlerine (yerlerine) yerleştiniz ve onlara neler yaptığımız size açıklandı. Ve size örnekler verdik.

İbrahim 46. Ayet: Ve kad mekerû mekrehum ve indallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl(cibâlu).
Onlar tuzaklarını (hilelerini) kurmuşlardı. Ve onların tuzakları (hileleri) Allah’ın indindedir (Allah onların tuzaklarını bilir), onların tuzakları (hileleri), dağları yok edecek (güçte) olsa bile…

İbrahim 47. Ayet: Fe lâ tahsebennallâhe muhlife va’dihî rusuleh(rusulehu), innallâhe azîzun zuntikâm(zuntikâmin).
Öyleyse Allah’ı sakın resûllerine karşı vaadini yerine getirmez sanma. Muhakkak ki; Allah, azîzdir, intikam sahibidir.

İbrahim 48. Ayet:  Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).
O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar.

İbrahim 49. Ayet: Ve terel mucrimîne yevme izin mukarrenîne fil asfâd(asfâdi).
Ve izin günü, mücrimleri kelepçelenmiş, birbirine zincirlerle bağlanmış görürsün.

İbrahim 50. Ayet: Serâbîluhum min katırânin ve tagşâ vucûhehumun nâr(nâru).
Onların gömlekleri katrandandır ve onların yüzlerini ateş sarar.

İbrahim 51. Ayet: Li yecziyallâhu kulle nefsin mâ kesebet, innallâhe serîul hısâb(hısâbi).
(Bu azap), Allah’ın bütün nefslerin kazandığının karşılığını (ceza veya mükâfat) vermesi içindir. Muhakkak ki; Allah, hesabı çabuk görendir.

İbrahim 52. Ayet: Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi).
Bu (Kur’ân-ı Kerim), O’nunla uyarılmaları ve O’nun (Allah’ın) tek bir İlâh olduğunun bilinmesi ve ulûl’elbabın (sırların sahiplerinin) tezekkür etmesi için insanlara bir açıklamadır.

 

İlgili Diğer Konular

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün