Hadid Suresi
Kuran-ı Kerim 57. Sure olan Hadid Suresi, Arapça-Türkçe Okunuşu, Anlamı ve Meali, Faziletleri
Kuran-ı Kerim’in 57. suresi olan Hadid Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 29 ayettir. Hadid Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali
Hadid ne demek? Kelime anlamı nedir? Hadid suresi ne zaman ve ne için okunur? Kaç ayettir ve Kuran’da kaçıncı suredir? Hangi cüzde yer alır? Kuran-ı Kerim 57. Sure olan Hadid Suresi, Arapça-Türkçe Okunuşu, Anlamı ve Meali, Faziletleri. Hadid suresi hakkında kısa bilgiler
57. Sure Hadid Suresi
Hakkında Kısa Bilgi
Sure adını, 25 ayetinde geçen “hadid” kelimesinden almıştır. “Hadid” kelimesi demir anlamına gelmektedir. Hadid suresi, “sebbeha” ve “yüsebbihu” kelimeleriyle başlayan ve “Müsebbihat” olarak tanımlanan surelerin ilkidir. Diğer Müsebbihat sureleri Haşr, Saff, Cuma ve Tegâbün’dür. 29 ayetten oluşan Hadid Suresi, Medine’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada 57., iniş sırasına göre 112. suredir.
Hadid Suresi, Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm’in elli yedinci sûresidir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Hadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir demektir.
Hadis Suresi Konusu
Surenin temel konuları; Allah’ın bazı sıfatları, Allah’a ve peygamberine iman, Allah rızası için harcamak (infak), Cimrilik, Müminlerin ve münafıkların ahiretteki durumları, Dünya hayatının bazı olumsuz özellikleri, Kader, Ruhbanlık.
Kur’ân-ı Kerîm’in 57. sûresidir. Yirmi dokuz âyet, beş yüz kırk dört kelime, bin dört yüz yetmiş dört harften meydana gelir. Fâsılası, be, dal, ra, ze, mim ve nun harfleridir. Sûre adını yirmi beşinci âyetinde geçen demir anlamındaki “hadid” kelimesinden almıştır.
Mekkî mi Medenî mi olduğu konusunda ihtilâf olmasına rağmen sûrenin Medenî olduğuna dair görüş daha kuvvetlidir, ulemânın çoğunluğu da bu görüştedir. Nitekim onuncu âyette geçen, “Zaferden önce İslâm’ı yayma yolunda mallarını sarfedip, canlarıyla savaşanlar elbette (zaferden önce mal ve canlarıyla savaşan)larla bir değildir” seslenişi müslümanların zaferler kazandıgı Medine döneminde yaşanan bir durumu anlatmaktadır. Rivâyetler sûrenin Uhud savaşından sonra Hudeybiye antlaşması öncesi hicri 4-5 yılların da nâzil olduğu yolundadır. Haşr, Saff, Cum’a, Teğabun sûreleriyle birlikte bu sûreye “Müsebbihat” sûreleri de denmiştir. Sûre genel olarak müslümanları terbiye etmeyi hedef almakta, onlara İslâm toplumunu oluşturacak insanların ne gibi özellikler taşıması gerektiğini öğretmekte. Kur’ân’ın genelinde olduğu gibi bu emirleri âhiretteki ceza ve mükafatla desteklemekte, onlara Allah’ın azâbını hatırlatmaktadır.
Hadid Suresi’nin Fazileti ve Sırları
- Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Hadid, Vakıa ve Rahman surelerini okumaya devam eden kişi, göklerin ve yerin melekütunda, ‘Firdevs Cennetinin sakini’ diye isimlendirilir.”(Suyuti, Câmi’ussağir, 4/467, no.6001,Beyhaki, Şü’abül-İman)
- Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Hadid Suresini okuyan kişi, Allah’a ve peygamberlere iman etmiş olanlardan yazılır.”(Kadı Beyzâvî, Beyzâvî Tefsir (Envârut-Tenzîl ve Esrârut-Te’vîl), 2/472)
- Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uyumadan önce Müsebbihât (Kuran-ı Kerimde “Sübhane”, “Sebbeha”, ve “Yüsebbihu” kelimeleriyle başlayan İsra, Hadid, Haşr, Saff, Cuma, Teğabün ve A’la) surelerini okurdu. (Ebu Davud, Edeb, 17; Tirmizi, Fedailül-Kur’an, 21)
- İrbad bin Sariye (Radıyallahü Anh) şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uyumadan önce el-Musebbihat 8denilen sureleri) okur ve: “Bu surelerin içerisinde bir ayet vardır ki bin ayetten daha faziletlidir.” buyururdu.(Ebu Davud, Edeb, 98; Tirmizi, Dua, 22)
- Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kendinde şüphe ve vesveseden bir şey hissedersen, (besmele ile beraber Hadid suresinin 3. ayeti olan) ayetini oku.”
- Hadid Suresinin 3. ayetini okumak 1000 ayete denktir.
Hadid Suresi 3. Ayet
لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Lehû mülküssemēvēti vēl ardi yuhyî veyumîtu vehüve alē külli şeyin gadîr.
” Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir.”
- Hadid suresinin 1-6. ayetini yazıp üzerinde taşıyan kişi, savaş meydanında silahlara karşı Allah tarafından korunur.
- Ruhi bunalımdan kurtulmak için 75 defa okunur.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Hadid Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
1. سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
1. Sebbeha lillēhi mē fissemēvēti vel ardi vehüvel azîzul hakîm.
1. Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2. لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
2. Lehû mülküssemēvēti vēl ardi yuhyî veyumîtu vehüve alē külli şeyin gadîr.
2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir.
3. هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
3. Hüvel evvelu vel â[k]hiru vezzâhiru velbâtinu vehüve bikülli şey’in alîm.
3. O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir.
4. هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
4. Hüvellezî [k]halegas-semēvēti vel arda fî sitteti eyyēmin sümmestevē alel arşi yağlemu mē yelicu fil erdi vemē ye[k]hrucu minhē vemē yenzilu mines-semēi vemē yeğrucu fîhē vehüve meaküm eyne mē küntüm veellâhu bimē teğmelûne basîr.
4. O’dur ki gökleri ve yeri 6 günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti (hükümran oldu). Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
5. لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ
5. Lehû mülküs-semēvēti vel ardi veilellâhi turceul umûr.
5. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler O’na döndürülecektir.
6. يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
6. Yûlicul-leyle finnehēri veyûlicun-nehēra filleyli vehüve alîmum bizētissudûr.
6. Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü gecenin içine sokar. O, göğüslerin özünü bilir.
7. آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
7. Êminû billēhi verasûlihi veenfigû mimmē cealeküm muste[k]hlefîne fîhi fellezîne ēmenû minküm veenfegû lehum ecrun kebîr.
7. Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükafat vardır.
8. وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
8. Vemē leküm lē tu’minûne billēhi ver-rasûlu yedûküm litu’minû birabbiküm vegad e[k]haze mîsēgaküm in küntüm mu’minîn.
8. Size ne oldu ki, Resul sizi Rabbinize inanmanız için davet ettiği halde Allah’a inanmıyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer inanacaksanız.
9. هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
9. Hüvellezî yunezzilu alē abdihî âyētim-beyyinētil liyu[k]hriceküm minez-zulumēti ilennûri veinnallâhe biküm leraûfur-rahîm.
9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
10. وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلّاً وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
10. Vemē leküm ellē tunfigû fî sebîlillēhi velillēhi mîrâsus-semēvēti vel ardi lē yestevî minküm men enfega min gablil fethi vegâtele ulēike eğzamu deracetem-minellezîne enfegû mim-bağdu vegâtelû veküllev-veadellâhul hüsnē veellâhu bimē tağmelûne [k]habîr.
10. Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaat etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
11. مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ
11. Menzellezî yugridullâhe garden hasenen feyudâifehû lehû velehû ecrun kerîm.
11. Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin.
12. يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
12. Yevme teral mu’minîne vēlmu’minēti yes’â nûruhum beyne eydîhim vebieymēnihim buşrâkümul yevme cennētun tecrî min tahtihel enhēru [k]hâlidîne fîhē zelike hüvel fevzul azîm.
12. O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): “Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” (denilir) İşte büyük kurtuluş budur!
13. يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراً فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ
13. Yevme yegûlul münēfigûne velmunēfigâtu lillezîne ēmenunzurûnē negtebis min nûriküm gîlerciû verâeküm feltemisû nûran feduribe beynehum bisûrin lehû bâbum-bētınuhû fîhir-rahmetu vezâhiruhû min gibelihil azēb.
13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: “Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?” Onlara: “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır.
14. يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
14. Yunēdûnehum elem neküm meaküm gâlû belē velekinneküm fetentum enfuseküm veterabbestum vertebtum veğarratkümul emēniyyu hattē cēe emrullâhi veğarraküm billâhil ğarûr.
14. (Münafıklar) onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler) de derler ki: “Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.
15. فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
15. Felyevme lē yu'[k]hazu minküm fidyetuv-velē minellezîne keferû me’vēkümun-nēru hiye mevlēküm vebi’sel masîr.
15. Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
16. أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
16. İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?
17. اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
17. Ağlemû ennellâhe yuhyil erda bağde mevtihē gad beyyennē lekümul ēyēti lealleküm teğgilûn.
17. Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.
18. إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ
18. İnnel mussaddigîne velmussaddigâti veegradullâhe garden hasenen yudâafu lehüm velehüm ecrün kerîm.
18. Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat vardır.
19. وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
19. Vellezîne ēmenû billēhi verusulihî ulēike humus-sıddîgûne veşşuhedēu inde rabbihim lehum ecruhum venûruhum vēllezîne keferû vekezzebû biēyētinē uleike eshâbul cehîm.
19. Allah’a ve peygamberine iman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.
20. اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
20. Ağlemû ennemel hayētuddunyē leibuv-velehvuv-vezînetuv-vetefē[k]hurum beyneküm vetekēsurun fil emvēli vel evlēdi kemeseli ğaysin eğcebel küffēra nebētuhû sümme yehîcu feterâhu musferran sümme yekûnu hutâmev-vefil â[k]hirati azēbun şedîduv- vemeğfiratum minellâhi veridvēnuv-vemel hayētuddunyē illē metēul ğurûr.
20. Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
21. سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
21. Sēbigû ilē mağfiratim-mir-rabbiküm vecennetin arduhē keardissemēi vel ardi uiddet lillezîne ēmenû billēhi verusulihî zelike fedlullâhi yu’tîhi mey-yeşēu veellâhu zulfadlil azîm.
21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
22. مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
22. Mē esâbe mim-musîbetin fil ardi velē fî enfusiküm illē fî kitēbim-min gabli en nebraehē inne zelike alellâhi yesîr.
22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.
23. لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
23. Likeylē te’sev alē mē fēteküm velē tefrahû bimē ētēküm veellâhu lē yuhibbu külle mu[k]htēlin fe[k]hûr.
23. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
24. الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
24. Ellezîne yeb[k]halûne veye’murûnen-nēse bil bu[k]hli vemey-yetevelle feinnellâhe hüvel ğaniyyul hamîd.
24. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse Allah, zengindir, övgüye layıktır.
25. لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ
25. Legad erselnē rusulenē bil beyyinēti veenzelnē meahumul kitēbe velmîzēne liyegûmen-nēsu bil gistı veenzelnel hadîde fîhi be’sun şedîduv-vemenēfiu linnēsi veliyağlemellâhu mey-yensuruhû verusulehû bil ğaybi innellâhe gaviyyun azîz.
25. Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
26. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحاً وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
26. Velegad erselnē nûhav-veibrâhîme vecealnē fî zurriyyetihimen-nubuvvete velkitēbe feminhum muhtediv-vekesîrum-minhum fēsigûn.
26. Andolsun, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.
27. ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
27. Sümme gaffeynē alē ēsērihim birusulinē vegaffeynē biîsē ibni meryeme veâteynēhul incîle vecealnē fî gulûbillezînettebeûhu ra’fetev verahmetev-verahbēniyyetennibtedeûhē mē ketebnēhē aleyhim illebtiğâe ridvânillâhi femē raavhē hagga riâyetihē feâteynellezîne ēmenû minhum ecrahum vekesîrum minhum fēsigûn.
27. Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.
28. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
28. Yē eyyuhellezîne ēmenuttegullâhe veēminû birasûlihî yu’tiküm kifleyni mir-rahmetihî veyecalleküm nûran temşûne bihî veyeğfir leküm veellâhu ğafûrur-rahîm.
28. Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resulü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
29. لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّن فَضْلِ اللَّهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
29. Liellē yağleme ehlul kitēbi ellē yegdirûne alē şey’im-min fedlillâhi veennel fedle biyedillâhi yu’tîhi mey-yeşēu veellâhu zulfadlil azîm.
29. Böylece Kitab ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
İlgili Diğer Konular
- Kuran-ı Kerim Hakkında Bilgi
- Kuran-ı Kerim Sırasıyla Tüm Sureler ve Anlamları
- Kur’ân-ı Kerim Nüzul (İniş) Sırasına göre Sureler
- Fatiha Suresi
- Bakara Suresi
- Bakara Suresi Faziletleri
- Ayetel Kürsi
- Amenerrasulü
- Yasin suresi
- Kısa Namaz Sureleri
>
Hadid suresi 3 ayet Arapçası Külli Şey’in Kadir olacak. Burada Külle diye gözüküyor fetta değil Kesra olacak. Mobile versiyonu hatalı internet PC web versiyonu doğru.