İslam

Sevgi, Hoşgörü ve Barış Dini “İslam”

İslam kelimesi, Arapça'da “Selam” yani Selamet, barış kelimeleriyle aynı anlamlara gelir.

İslam dini barış dinidir. İslam kelimesi, selam kökünden gelmekte, bu kelime de barış ve esenlik gibi anlamlar içermektedir. Daima barışın esas alınmasını.

İslam nedir? Kelime anlamı olarak İslam dini ne anlama geliyor? Sevgi, barış, hoşgörü esaslarına göre ayetler ışığında İslam tanımı ve Risale-i Nur’dan mümine adavet ve menfi (kötü) milliyetçilik hakkında bahisler ve açıklamalar…

Barış Dini “İslam”

İslam kelimesi, Arapça’da “Selam” yani Selamet, barış kelimeleriyle aynı anlamlara gelir.

İslam, Allah’ın sonsuz merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir. Allah tüm insanları, yeryüzünde merhametin, şefkatin, hoşgörünün ve barışın yaşanabileceği tek din olarak İslam’a çağırmaktadır.

“Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe” (İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara Suresi 208)

Daima barışı esas almayı öğütleyen din “İslam”

“Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. (Bakara suresi 208)”

İslam kelimesi, selam kökünden gelmekte, bu kelime de barış ve esenlik gibi anlamlar içermektedir.

İslam dini barış dinidir.

Daima barışın esas alınmasını söyleyen ve barışta hayır olduğunu vurgulayan bir dindir.

Pek çok ayette, hayra ve barışa yönelik işler yapılması emredilmektedir.

“Barış hep hayırdır. Nefisler, cimrilik ve doymazlığa hazır hale getirilmiştir. Güzel davranır, sakınıp korunursanız Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olacaktır.” (Nisa suresi 128)

Arada husumet olan bir kişi ya da topluluk barışa eğilim gösterirse buna yanaşılması tavsiye edilmektedir.

“Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.” (Şura suresi 40) ayetiyle de, kendisine yapılan bir kötülüğe karşılık vermeyip affeden ve barışı esas alan kişilerin de Allah tarafından ayrıca ödüllendirilecekleri müjdelenmektedir.

Güzellikle çirkinlik, iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü, en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost oluvermiş. (Fussilet 34. Ayet)

İnsanlar hayatlarında yaptıkları hatalar sonucu Allah’tan af, mağfiret dilemek mümkün olduğu gibi, işlenen günahlar ve haramlar sonucu bir daha bu sulara bulaşmamak üzere tövbe etmek de mümkündür.

“Ey insanlar! Allah’a topluca tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz. (Nur Suresi 31)”

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâmı beğendim.” (Maide, 5/3)

“Bu dini İbrâhim kendi evlatlarına vasiyet ettiği gibi Yâkub da böyle yaptı ve:‘Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Sakın Müslümanlıktan başka bir din üzere ölmeyin.’dedi.” (Bakara, 2/132)

***

Mü’mine karşı adavet

Bediüzzaman Hazretleri Mü’mine karşı adavet hakkında şöyle diyor;

“Ey insafsız adam! Şimdi bak ki: Mü’min kardeşine kin ve adavet ne kadar zulümdür. Çünkü nasıl ki sen âdi küçük taşları, Kâ’be’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ’be hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!..”

22. Mektup

Menfi Milliyetçilik

26. Mektub’un 3. Mebhası olan risalede Menfi Milliyetçiliği ortadan kaldıracak mükemmel tespit ve tavsiyeler yapılmıştır. Bu risalede milliyetçiliği, müspet ve menfi olarak ayırıp tüm milliyetçilerin aynı kefede olmadığı izah edilmektedir. Tarih boyunca Müslümanların zayıflamasına vesile olan ana amillerin başında menfi milliyetçiliğin geldiğini ifade etmektedir. Şöyle ki:

“Emevîler bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler. Hem Avrupa milletleri, şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Alman’ın çok şeametli ebedî adavetlerinden başka; Harb-i Umumî’deki hâdisat-ı müdhişe dahi, menfî milliyetin nev’-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.” (26. Mektub’un 3. Mebhas)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün