Câsiye Suresi
Kuran-ı Kerim’in 45. suresi olan Câsiye Suresi, Mekke'de nazil olmuştur ve 37 ayettir. Câsiye Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali
Kuran-ı Kerim’in 45. suresi olan Câsiye Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 37 ayettir. Câsiye Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali
Câsiye Suresi
37 Ayetten oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in kırk beşinci (45.) suresidir. Casiye Suresi 25. Cüzde yer alır. Casiye kelime anlamı olarak Diz üstü çöken anlamına gelir.
Mekke’de nazil olmuştur. 2004 harften oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iniş sırasına göre 65. Suredir. Başındaki Huruf-u Mukatta (şifreli harfler) ise Ha Mim’dir.
Câsiye Suresi Hakkında Bilgi
Sure adını, 28. ayette geçen “Câsiye” kelimesinden almıştır. “Câsiye” kelime anlamı olarak diz çökmek veya çömelmek anlamlarına gelmektedir. Diz çökmek, kıyametin dehşetinden güç ve kuvvetini kaybetmeyi ya da o gün çaresizlik ve Allah’a mutlak boyun eğmeyi ifade etmektedir.
Bu sureye Şeriat veya Dehr suresi de denilmiştir. Casiye suresi 37 ayettir. Mekke’de, Duhân Sûresinden sonra inmiştir. Mushaftaki resmi sırası itibarıyla 45., iniş sırasına göre ise 65. suredir.
Casiye Suresi 28. ayet şöyledir: “O gün her ümmeti dehşetinden diz çökmüş bir halde göreceksin”.
Her ümmet defteri âmâline davet olunur. Denir ki: “Bugün dünyada ne yapmışsanız onunla cezalanacaksınız.”
Diğer ayetlerde, Kuran-ın Allah’tan geldiği, gökte, yerde, doğa olaylarında, insanın yaradılışında insan için dersler bulunduğu anlatılır.
Câsiye Suresi Konusu
Surenin temel konuları ; Allah’ın varlığının delilleri, Ayetlerin inkar edilmesi, Alemin insanlar için yaratılmış olması, Dinde ihtilafa düşmek, İnsanları saptıranın da hidayet verenin de Allah olması, Ahiretin varlığı.
Sûrede, Allahü teâlânın varlığını, kudret ve azametini, büyüklüğünü gösteren eserlere dikkatler çekilmektedir. Ayrıca kâfirlerin inkarcı tutumlarına işâret edilmekte, İsrâiloğullarının Allahü teâlânın lütuf ve ihsânlarına kavuştukları halde nîmete nankörlük ettikleri haber verilmiştir.
Kıyâmet gününün dehşetli durumu ve o gün insanlar hakkında amel defterlerinin şâhitlik edeceği, mü’minlerin, inananların âhirette büyük nîmetlere kavuşacakları müjdelenmekte, inkarcıların inanmıyanların, inançları bozuk olanların ise, şiddetli azâba uğrayacakları, Allahü teâlânın büyüklüğü, bütün kâinât (evren) üzerindeki hâkimiyeti ve daha başka hususlar bildirilmektedir. (Fahreddîn Râzî)
Casiye Suresi Fazileti
- Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Casiye Suresini okursa, hesap günü, Allah’u Teala onun hata ve kusurlarını örter ve korkusunu giderir.”(Kadı Beyzavi, Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut-Te’vil), 2/391)
- İftiradan kurtulmak için okunur.
- Her kim Casiye suresini okursa, Allah’u Teala o kimseyi dünya ve ahiretin her türlü fenalıklarına karşı perdeler.
- Yolculuğa çıkmadan önce okuyan, sağ selamet evine döner
- Kaza ve belalardan korunmak ve işyerinde bereket ve zenginlik isteyen kişi, Casiye suresinin 1-4. ayetlerini yılgın ağacından yapılmış bir tahta üzerine yazıp ev veya iş yerine asmalıdır.
- İstediğini (haram, hayırsız, nefsi ve yalnış istek olmamak kaydıyla) karşısındakine kabul ettirmek isteyen kişi, bir kere Besmele ile beraber Casiye suresinin 7-10 ayetlerini üç kere okuyup avucunun içine okur, daha sonra o kişinin yanına vardığında avucunu yüzüne doğrultursa, dileği olur.
- Balık avlamaya çıkan kişi, bu surenin 12-13. ayetlerini yazıp balık ağına bağlarsa, bi-iznillah bereketli olur.
Kim sâlih (güzel, iyi) bir amel işlerse, (bunun sevâbı) kendi lehine; kim de kötülük ederse (bunun cezâsı) kendi aleyhinedir. Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz. (Câsiye Suresi Âyet: 15)
Kim, Hâ-mîm (el-Câsiye) sûresini okursa, hesab günü Allahü teâlâ onun avretini (utanılacak şeylerini) örter ve korkusunu giderir. (Hadîs-i şerîf-Envâr-ut-Tenzîl ve Esrâr-üt-Te’vîl)
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Câsiye Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu ve Diyanet Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
1. حم
1. Hâ Mîm.
1. Hâ Mîm.
2. تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
2. Tenzîlul kitēbi minellâhil azîzil hakîm.
2. Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.
3. إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ
3. İnne fissemēvēti vel ardi leâyētil lilmu’minîn.
3. Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.
4. وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
4. Ve fî halgiküm vemē yebussu min dēbbetin âyētul-ligavmin yûginûn.
4. Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.
5. وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
5. Vehtilēfil-leyli vennehēri vemē enzelellâhu mines-semēi mir-rizgin feehyē bihil erda bağde mevtihē vetesrîfir-riyēhi âyētul ligavmin yeğgilûn.
5. Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.
6. تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ
6. Tilke âyētullâhi netlûhē aleyke bil haggi febieyyi hadîsim-bağdellâhi veâyētihî yu’minûn.
6. İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
7. وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
7. Veylullikülli effēkin esîm.
7. Her günahkâr yalancının vay haline!
8. يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
8. Yesmeu âyētillēhi tutlē aleyhi sümme yusırru mustekbiran keellem yesmeğhē febeşşirhu biazēbin elîm.
8. Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele!
9. وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئاً اتَّخَذَهَا هُزُواً أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
9. Veizē alime min âyētinē şey’enitte[k]hazehē huzûen ûleike lehum azēbum muhîn.
9. Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
10. مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
10. Min-verâihim cehennemu velē yuğnî anhum mē kesebû şey’ev-velē mette[k]hazû min dûnillēhi evliyēe velehum azēbun azîm.
10. Arkalarında da cehennem vardır. Dünyada kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için elbette büyük bir azap vardır.
11. هَذَا هُدًى وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
11. Hēzē huden vellezîne keferû biâyēti rabbihim lehum azēbum-men riczin elîm.
11. İşte bu (Kuran) bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise elem dolu çok kötü bir azap vardır.
12. اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
12. Ellâhullezî se[k]h[k]hara lekümul behra litecriyel fulkü fîhi biemrihî velitebteğû min fedlihî velealleküm teşkürûn.
12. Allah, içinde gemilerin, emriyle akıp gitmesi, onun lütfunu aramanız ve şükretmeniz için denizi sizin hizmetinize verendir.
13. وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
13. Vese[k]h[k]hara leküm mē fissemēvēti vemē fil ardi cemîam-minhu inne fî zēlike leâyētil-legavmin yetefekkerûn.
13. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.
14. قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ
14. Gul lillezîne âmenû yeğfirû lillezîne lē yercûne eyyēmellâhi liyecziye gavmem bimē kēnû yeksibûn.
14. İnananlara söyle, Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının karşılığını versin.
15. مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
15. Men amile sâlihan felinefsihî vemen esēe fealeyhē sümme ilē rabbiküm turceûn.
15. Kim salih bir amel işlerse kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
16. وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
16. Velegad âteynē benî isrâîlel kitēbe velhukme vennübüvvete verazegnēhum minettayyibēti vefeddalnēhum alel âlemîn.
16. Andolsun biz, İsrailoğulları’na kitap, hükümranlık ve peygamberlik verdik. Onları güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.
17. وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْياً بَيْنَهُمْ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
17. Veâteynēhum beyyinētim minel emri femehtelefû illē mim bağdi mē cēehumull ilmu bağyem beynehum inne rabbeke yegdî beynehum yevmel giyēmeti fîmē kēnû] fîhi ye[k]htelifûn.
17. Ve sonradan olacak işe âit de apaçık deliller gösterdik onlara; derken, o hususta kendilerine bir bilgi geldikten sonradır ki ancak aralarındaki hırs ve haset yüzünden ayrılığa düştüler; şüphe yok ki Rabbin, kıyâmet gününde, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında, aralarında hüküm verecek.
18. ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
18. Sümme cealnēke alē şerîatim minel emri fettebiğhē velē tettebiğ ehvē ellezîne lē yağlemûn.
18. Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
19. إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئاً وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ
19. İnnehum len yuğnû anke minellâhi şey’en vinnez-zâlimîne bağduhum evliyēu bağdiv veellâhu veliyyul muttegîn.
19. Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine karşı gelmekten sakınanların dostudur.
20. هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ
20. Hēzē besâiru linnēsi vehuden verahmetul ligavmi yûginûn.
20. Bu Kur’an, insanlar için kalp gözleri (konumundaki bir nur), kesin olarak inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.
21. أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
21. Em hasibellezînecterahusseyyieti En nec’alehum kellezîne âmenû ve amilussâlihâti sevēem-mehyēhum vememētuhum sēe mē yehkümûn.
21. Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22. وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
22. Ve[k]halegal-lehus-semēvēti vel erda bil haggi velituczē küllu nefsim bimē kesebet vehum lē yuzlemûn.
22. Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulmedilmez.
23. أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
23. Eferaeyte menit-te[k]haze ilēhehû hevēhu veedallâhul-lehû alē ilmiv ve[k]hateme alē sem’ihî vegalbihî veceale alē besârihî ğişēveten femen yehdîhi mim bağdillēhi efelē tezekkerûn.
23. Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
24. وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ
24. Vegâlû mē hiye illē hayētuneddunyē nemûtu venehyē vemē yuhlikünē illeddehru vemē lehum bizēlike min ilmin in hum illē yezunnûn.
24. Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder.” Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.
25. وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَّا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
25. Veizē tutlē aleyhim âyētunē beyyinētim mē kēne huccetehum illē en gâlu’tû biâbēinē in küntüm sâdigîn.
25. Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu.
26. قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكَثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
26. Gulillēhu yuhyîküm sümme yumîtuküm sümme yecmeuküm ilē yevmil giyēmeti lē raybe fîhi velēkinne ekeserannēsi lē yağlemûn.
26. De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.”
27. وَلَلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرضِ وَيَومَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
27. Velillēhi mülküssemēvēti vēl erdi veyevme tegûmus-sēatu yevmeizin ye[k]hserul mubtılûn.
27. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Kıyamet kopacağı gün, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
28. وَتَرَى كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَى إِلَى كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
28. Veterâ külle ümmetin cēsiyeten küllü ümmetin tud’â ilē kitēbihel yevme tuczevne mē küntüm tağmelûn.
28. O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) “Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir.”
29. هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
29. Hēzē kitēbunē yentıgu aleyküm bil haggi innē künnē nestensi[k]hu mē küntüm tağmelûn.
29. İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk.
30. فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
30. Feemmellezîne âmenû veamilussâlihâti feyud[k]hiluhum rabbuhum fî rahmetihî zēlike hüvel fevzul mubîn.
30. İnanıp sâlih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine sokacaktır. İşte bu apaçık başarıdır.
31. وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْماً مُّجْرِمِينَ
31. Veemmellezîne keferû efelem tekün âyētî tutlē aleyküm fēstekbertum veküntüm gavmem mucrimîn.
31. İnkâr edenlere gelince onlara şöyle denir: “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?”
32. وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنّاً وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
32. Veizē gîle inne veğdellâhi hagguv vessēatu lē raybe fîhē gultum mē nedrî messēatu in nezunnu illē zannev vemē nahnü bimusteyginîn.
32. “Şüphesiz, Allah’ın vaadi gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz” demiştiniz.
33. وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون
33. Vebedē lehum seyyiētu mē amilû vehâga bihim mē kēnû bihî yestehziûn.
33. Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıvermiştir.
34. وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا وَمَأْوَاكُمْ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
34. Vegîlel yevme nensēküm kemē nesîtum ligâe yevmiküm hēzē veme’vēkümünnēru vemē leküm min nēsırîn.
34. Onlara şöyle denir: “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, bu gün biz de sizi unutuyoruz. Barınağınız ateştir. Yardımcılarınız da yoktur.”
35. ذَلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
35. Zēliküm biennekümu-tte[k]haztum âyētillēhi huzûev veğarratkümul hayētuddunyē felyevme lē yu[k]hracûne minhē velē hum yusteğtebûn.
35. “Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmasıdır.” Artık bugün ateşten çıkarılmazlar ve Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilmez.
36. فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
36. Felillēhil hamdu rabbissemēvēti verabbil erdi rabbil âlemîn.
36. Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
37. وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
37. Velehul kibriyēu fîssemēvēti vel ardi vehüvel azîzul hakîm.
37. Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
>