Mü’minûn Suresi
Kuran-ı Kerim’in 23. suresi olan Mü'minûn Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 118 ayettir. Mü'minûn Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali
Kuran-ı Kerim’in 23. suresi olan Mü’minûn Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 118 ayettir. Mü’minûn Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali
Mü’minûn Suresi
Mü’minûn Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Mü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler (inananlar) demektir.
Hakkında Kısa bilgi
Mü’minun Suresi 118 Ayetten oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in yirmi üçüncü (23.) suresidir. Mü’minun Suresi 18. Cüzde yer alır. Mü’minun kelime anlamı olarak, Mü’minler anlamına gelir. Mekke’de nazil olmuştur. 4354 harften oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iniş sırasına göre 74. Suredir.
Mü’minûn Suresi adını, ilk ayetinde geçen ve “inananlar” anlamına gelen “Mu’minun” kelimesinden alır.
İlk ayetlerinde kurtuluşa eren müminlerin ibadetlerinden, ahlâki yaşayışlarından ve nâil olacakları uhrevî nimetlerden bahsedildiği için sure “el-Mü’minûn” adını almıştır.
Hz. Ömer’in bildirdiğine göre, Hz. Peygamber’e vahiy geldiği zaman, yüzünün etrafında arı uğultusuna benzer sesler işitilirdi. Bir gün yine kendisine vahiy geldi. Bir süre sonra vahiy halinden sıyrıldı. Kıbleye dönüp ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: “Allah’ım, bize olan hayrını bollaştır, azaltma. Bizi yükselt, alçaltma. Bize ihsan et, mahrum eyleme. Bizi üstün kıl, başkalarını bize üstün kılma. Bizi memnun et ve bizden razı ol”.
Daha sonra Hz. Peygamber: “Bana on ayet indirildi. Kim, onların gereğini yaparsa, cennete girer” buyurdu ve ardından “Kad eflaha’l-müminun” dan başlayarak on ayeti okudu.
Başında müminlerin zafere ulaşacakları, sonunda da kötülerin cezaya çarptırılacakları anlatılan sure, müşriklere son ihtar olup İslâm’ın parlak geleceğinin müjdesidir.
Sure 118 ayettir. Mekke’de, Enbiya suresinden sonra inmiştir. Mushaftaki resmi sıralamada 23., iniş sırasına göre ise 74. suredir.
Mü’minûn Suresi Fazileti ve Sırları
Mü’minûn Sure’sini sürekli zikreden , her mümin’in vefatı anında melekler yanı başına cennet müjdesiyle gelir.
İş gereği sürekli şehirlerarası yolculuk edenler surenin 29. ayeti kerimesini yola çıkmadan okusun,
Vücudunda Cilt hastalıkları, Cilt problemleri ve sedef hastalıkları olan kişiler surenin 14. ayetini sürekli zikretsin,
Sure’yi sürekli zikreden kişinin imanı sağlamlaşır, kolay kolay onu doğru yoldan kimse saptıramaz.
Bütün Şer’lerden kendinizi korumanız için surenin 97 ve 98. ayeti kerimelerini bol bol okuyun
Sure’nin 115 ve 116. ayeti kerimeleri psikolojik nedenlerden hastalanan, sıkıntı anı fazlaca bulunan kişilere manevi bir reçetedir.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Mü’minûn Suresi Arapça-Türkçe Latin Harfli Okunuşu ve Diyanet Türkçe Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Mü’minûn Suresi 1. Ayet: Kad eflehal mu’minun(mu’minune).
Anlamı: Mü’minler felâha ermiştir.
Mü’minûn Suresi 2. Ayet: Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn(hâşiûne).
Anlamı:Onlar, namazlarında huşû duyanlardır.
Mü’minûn Suresi 3. Ayet: Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn(mu’ridûne).
Anlamı:Ve onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir.
Mü’minûn Suresi 4. Ayet: Vellezîne hum liz zekâti fâilûn(fâilûne).
Anlamı: Ve onlar, zekâtı verenlerdir.
Mü’minûn Suresi 5. Ayet: Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).
Anlamı: Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.
Mü’minûn Suresi 6. Ayet: İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).
Anlamı: Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler.
Müminun Suresi 7. Ayet: Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne).
Artık kim bunun ötesinde bir şey isterse o taktirde onlar, haddi aşanlardır.
Müminun Suresi 8. Ayet: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Anlamı: Ve onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir (uyanlar, sadık olanlardır).
Müminun Suresi 9. Ayet: Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn(yuhâfızûne).
Ve onlar, salâvâtlarını (namazlarını) muhafaza edenler (devam ettirenler)dir.
Müminun Suresi 10. Ayet: Ulâike humul vârisûn(vârisûne).
İşte onlar, varis olanlardır (mirasın sahipleridir).
Müminun Suresi 11. Ayet: Ellezîne yerisûnel firdevs(firdevse), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar, firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır.
Müminun Suresi 12. Ayet: Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).
Anlamı: Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.
Müminun Suresi 13. Ayet: Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin).
Anlamı: Sonra onu, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık.
Müminun Suresi 14. Ayet: Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe’nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).
Anlamı: Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle Allah, Mübarek’tir, En Güzel Yaratıcı’dır.
Müminun Suresi 15. Ayet: Summe innekum ba’de zâlike le meyyitûn(meyyitûne).
Anlamı: Sonra muhakkak ki siz, mutlaka meyid olacaksınız (öleceksiniz).
Müminun Suresi 16. Ayet: Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûn(tub’asûne).
Anlamı: Muhakkak ki siz, kıyâmet günü diriltileceksiniz.
Müminun Suresi 17. Ayet: Ve lekad halaknâ fevkakum seb’a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Anlamı: Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
Müminun Suresi 18. Ayet: Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn(kâdirûne).
Anlamı: Ve Biz, semadan takdir edilmiş miktarda su indirdik. Böylece onu(nla) yeryüzünde (göller, nehirler, denizler) oluşturduk. Ve muhakkak ki Biz, onu elbette (buharlaştırarak) gidermeye kaadiriz.
Müminun Suresi 19. Ayet: Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâb(a’nâbin), lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Anlamı: Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz.
Müminun Suresi 20. Ayet: Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).
Ve Turi Sina’da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır.
Müminun Suresi 21. Ayet: Ve inne lekum fil en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Anlamı: Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiririz. Ve onda, sizin için çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.
Müminun Suresi 22. Ayet: Ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
Anlamı: Ve onların (hayvanların) üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
Müminun Suresi 23. Ayet: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Anlamı: Ve andolsun ki Nuh (A.S)’ı kendi kavmine gönderdik. O zaman (onlara): “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka İlâh yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” dedi.
Müminun Suresi 24. Ayet: Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Anlamı: Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.
Müminun Suresi 25. Ayet: İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hîn(hînin).
Anlamı: O ancak cinnet getirmiş bir adamdır. O halde, onu belli bir süre bekleyin (gözetim altında tutun)!
Müminun Suresi 26. Ayet: Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).
Anlamı: (Nuh A.S) dedi ki: “Rabbim, beni yalanladıkları için bana yardım et.”
Müminun Suresi 27. Ayet: Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).
Anlamı: Böylece ona, gözümüzün önünde (Bizim denetimimizde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını vahyettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitap etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır).
Müminun Suresi 28. Ayet: Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah’a hamdolsun.” de.
Müminun Suresi 29. Ayet: Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).
Anlamı: Ve de ki: “Rabbim, beni mübarek bir inişle indir. Ve Sen, indirenlerin en hayırlısısın.”
Müminun Suresi 30. Ayet: İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).
Anlamı: Elbette bunda âyetler vardır. Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.
Müminun Suresi 31. Ayet: Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).
Anlamı: Sonra da onların arkasından başka bir nesil yarattık.
Müminun Suresi 32. Ayet: Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Anlamı: Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah’a kul olsunlar, diye. Sizin, O’ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?
Müminun Suresi 33. Ayet: Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).
Anlamı: Ve onun kavminden kâfirlerin ileri gelenleri, ahirete mülâki olmayı (Allah’a mülâki olmayı) yalanlayanlar ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.” dediler.
Müminun Suresi 34. Ayet: Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).
Anlamı: Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz, o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz.
Müminun Suresi 35. Ayet: E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).
Anlamı: Öldüğünüz ve toprak olduğunuz, kemik (haline) geldiğiniz zaman sizin, mutlaka (topraktan) çıkarılacağınızı mı size vaadediyor?
Müminun Suresi 36. Ayet:Heyhâte heyhâte limâ tûadûn(tûadûne).
Anlamı: Yazık, yazık size vaadedilen şeye.
Müminun Suresi 37. Ayet: İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsîn(meb’ûsîne).
Anlamı: O (hayat), sadece dünya hayatıdır. Ölürüz ve yaşarız. Ve Biz, beas edilecek (yeniden dirilecek) değiliz.
Müminun Suresi 38. Ayet: İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minîn(mu’minîne).
Anlamı: O (Resûl), ancak Allah’a yalanla iftira eden bir adamdır. Ve biz, O’na inananlar değiliz.
Müminun Suresi 39. Ayet: Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûn(kezzebûni).
Anlamı: (Resûl): “Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” dedi.
Müminun Suresi 40. Ayet: İKâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).
Anlamı: (Allah): “Az (kısa zamanda) onlar mutlaka nadim (pişman) olacaklar.” dedi.
Müminun Suresi 41. Ayet: İFe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Anlamı: Böylece hak ile (hakettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.
Müminun Suresi 42. Ayet: İSumme enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).
Anlamı: Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.
Müminun Suresi 43. Ayet: İMâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırûne).
Anlamı: (Hiç)bir ümmet, ecelini (süresini) erkene alamaz ve tehir edemez.
Müminun Suresi 44. Ayet: İSumme erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Anlamı: Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.
Müminun Suresi 45. Ayet: Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).
Anlamı: Sonra Hz. Musa’yı ve kardeşi Hz. Harun’u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla (Tevrat’la) gönderdik.
Müminun Suresi 46. Ayet: İİlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne).
Anlamı: (Hz. Musa’yı ve Hz. Harun’u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular.
Müminun Suresi 47. Ayet: Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne).
Anlamı: Sonra dediler ki: “Bizim gibi iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun’a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S’ın) kavmi, bize kul (köle) olmasına rağmen.”
Müminun Suresi 48. Ayet: Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).
Anlamı: Böylece ikisini de yalanladılar. Ve helâk edilenlerden oldular.
Müminun Suresi 49. Ayet: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Anlamı: Ve andolsun, Hz. Musa’ya kitap verdik ki böylece onlar, hidayete ersinler.
Müminun Suresi 50. Ayet: Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin).
Anlamı: Ve Hz. Meryem oğlunu (Hz. İsa’yı) ve onun annesini âyet (mucize) kıldık. Ve akan suyu olan ve barınmaya müsait yüksek bir tepeye, ikisini yerleştirdik.
Müminun Suresi 51. Ayet: Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun).
Anlamı: Ey resûller! Tayyib (temiz, helâl ni’metlerden) yeyiniz. Ve salih (nefsi tezkiye edici) amel yapınız. Muhakkak ki Ben, yaptığınız şeyleri en iyi bilenim.
Müminun Suresi 52. Ayet: Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûn(fettekûni).
Anlamı: Ve muhakkak ki bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana karşı takva sahibi olun (Bana ulaşmayı dileyin).
Müminun Suresi 53. Ayet: Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
Anlamı: Fakat onlar, (dînin) emirlerini kendi aralarında kısımlara (fırkalara) ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki (kabul ettikleri) ile ferahlanırlar.
Müminun Suresi 54. Ayet: Fe zerhum fî gamratihim hattâ hîn(hînin).
Anlamı: Artık onları, kendi dalâletleri içinde belli bir süreye kadar terket.
Müminun Suresi 55. Ayet: E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benîn(benîne).
Anlamı: Mal ve oğullarla onları desteklediğimizi mi sanıyorlar?
Müminun Suresi 56. Ayet: Nusâriu lehum fîl hayrât(hayrâti) bel lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Anlamı: Onlara hayırları çabuklaştırdığımızı (mı sanıyorlar)? Hayır, onlar farkında değillerdir.
Müminun Suresi 57. Ayet: İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûn(muşfikûne).
Anlamı: Muhakkak ki onlar, Rab’lerinin haşyetinden korkanlardır.
Müminun Suresi 58. Ayet: Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûn(yu’minûne).
Ve onlar, Rab’lerinin âyetlerine îmân ederler.
Müminun Suresi 59. Ayet: Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve onlar, Rab’lerine şirk koşmazlar.
Müminun Suresi 60. Ayet: Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne).
Anlamı: Ve onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab’lerine geri dönenler (ulaşanlar) olduğundan onların kalpleri titrer.
Müminun Suresi 61. Ayet: Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûn(sâbikûne).
Anlamı: İşte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir.
Müminun Suresi 62. Ayet: Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Anlamı: Ve (hiç) kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında (ötesinde) mükellef (sorumlu) tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir kitap (hayat filmi) vardır. Ve onlar zulmedilmezler.
Müminun Suresi 63. Ayet: Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn(âmilûne).
Anlamı: Hayır, onların kalpleri bundan dolayı gaflette (dalâlette)dir. Ve onların bundan başka yaptıkları amelleri (de) vardır. Onlar, onu yapanlardır.
Müminun Suresi 64. Ayet: Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûn(yec’erûne).
Anlamı: Onların refahta olanlarını azapla aldığımız zaman (o zaman) onlar, yalvarıp bağırarak yardım isterler.
Müminun Suresi 65. Ayet: Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûn(tunsarûne).
Anlamı: O gün yalvarıp bağırarak yardım istemeyin. Muhakkak ki Bizim tarafımızdan, size yardım edilmez.
Müminun Suresi 66. Ayet: Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûn(tenkisûne).
Anlamı: Âyetlerimiz size tilâvet edilmişti (okunmuştu). O zaman siz, topuklarınız üzerinde geri dönüp kaçmıştınız.
Müminun Suresi 67. Ayet: Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûn(tehcurûne).
Anlamı: (Siz), ona (âyetlerime) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetlerim hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz.
Müminun Suresi 68. Ayet: E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne).
Anlamı: Onlar hâlâ sözü düşünmediler mi (mânâsına varmadılar mı, anlamadılar mı)? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş olan (bir şey) mi geldi?
Müminun Suresi 69. Ayet: Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûn(munkirûne).
Anlamı: Yoksa onlar, resûllerini tanımadılar mı (kabul etmediler mi)? Bu durumda onlar, onu (resûlü) inkâr edenlerdir.
Müminun Suresi 70. Ayet: Em yekûlûne bihî cinneh(cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).
Anlamı: Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır (o), onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı kerih görenlerdir.
Müminun Suresi 71. Ayet: Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).
Anlamı: Ve Hakk, onların hevalarına tâbî olsaydı semalar, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara zikirlerini getirdik. Fakat onlar, zikirlerinden yüz çevirenlerdir.
Müminun Suresi 72. Ayet: Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).
Anlamı: Yoksa onlardan harc (ücret) mi istiyorsun? Oysa Rabbinin harcı (ücreti) daha hayırlıdır. Ve O, rızıklandıranların en hayırlısıdır.
Müminun Suresi 73. Ayet: Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Anlamı: Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm’e davet ediyorsun.
Müminun Suresi 74. Ayet: Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne).
Anlamı: Ve muhakkak ki ahirete (Allah’a hayatta iken ulaşmaya) inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm’den) sapanlar (dalâlette olanlar)dır.
Müminun Suresi 75. Ayet:Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).
Anlamı: Ve eğer onlara rahmet (merhamet) edip, onlara zarar (sıkıntı, kıtlık) veren şeyi giderseydik, mutlaka şaşkın bir halde azgınlıklarında devam ederlerdi.
Müminun Suresi 76. Ayet:Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûn(yetedarreûne).
Anlamı: Ve andolsun ki onları, azaba aldık (azaba uğrattık). Fakat onlar, Rab’lerine boyun eğmediler ve yalvarıp dua etmediler.
Müminun Suresi 77. Ayet: Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûn(mublisûne).
Anlamı: Nihayet onların üzerine şiddetli azap kapısını açınca, o zaman onlar ümitsizlik içinde (ümitsizliğe düşenler) oldular.
Müminun Suresi 109. Ayet: Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Anlamı: Ve sizin için işitme hassası, görme hassası ve fuad hassası (idrak hassası) inşa eden (yaratan) O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Müminun Suresi 78. Ayet: Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
Anlamı: Ve sizi, arzda (yeryüzünde) yaratıp çoğaltan, yayan O’dur. Ve O’na haşrolunacaksınız (döndürüleceksiniz).
Müminun Suresi 80. Ayet: Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Anlamı: Ve hayat veren ve öldüren, O’dur. Ve gece ve gündüzün ihtilâfı (karşılıklı dönüşümü), O’na aittir (O’nun hükmüdür). Hâlâ akıl etmez misiniz?
Müminun Suresi 81. Ayet: Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûn(evvelûne).
Anlamı: Hayır, onlar, evvelkilerin söylediklerinin aynısını söylediler.
Müminun Suresi 82. Ayet: Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûn(meb’ûsûne).
Anlamı: “Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten, mutlaka biz beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?” dediler.
Müminun Suresi 83. Ayet: Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Anlamı: Andolsun ki bu, bize vaadedildi ve daha önce de babalarımıza. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir.
Müminun Suresi 84. Ayet: Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Anlamı: De ki: “Arzın (yeryüzünün) ve onun içindekilerin kimin olduğunu eğer biliyorsanız (söyleyin).”
Müminun Suresi 85. Ayet: Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Anlamı: “Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz (akıl etmeyecek misiniz)?”
Müminun Suresi 86. Ayet: Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm(azîmi).
Anlamı: De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi ve arşil azîmin Rabbi kimdir?”
Müminun Suresi 87. Ayet: Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Anlamı: “Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?”
Müminun Suresi 88. Ayet: Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Anlamı: De ki: “Şâyet biliyorsanız (söyleyin) herşeyin mülkü (yönetimi, idaresi) elinde olan ve koruyan (himaye eden) ve Kendisi korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
Müminun Suresi 89. Ayet: eyekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).
Anlamı: “Allah’ındır (Allah’tır).” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?”
Müminun Suresi 90. Ayet: Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).
Anlamı: Hayır, onlara hakkı getirdik. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten tekzip edenlerdir (yalanlayanlardır).
Müminun Suresi 91. Ayet: Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).
Anlamı: Allah çocuk edinmemiştir. Ve O’nunla beraber (başka) bir ilâh (hiç) olmamıştır. Öyle olsaydı bütün ilâhlar mutlaka (kendi) yarattığını giderirdi (yok ederdi). Ve mutlaka onların bir kısmı bir kısmına üstün olurdu. Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
Müminun Suresi 92. Ayet: Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Anlamı: (Allah), gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilendir. Ve onların şirk koştukları şeylerden çok yücedir.
Müminun Suresi 93. Ayet: Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûn(yûadûne).
Anlamı: De ki: “Rabbim, eğer vaadolunan şeyi bana gösterecek isen.”
Müminun Suresi 94. Ayet: Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Anlamı: Rabbim, öyleyse beni zalimler kavmi içinde bırakma.
Müminun Suresi 95. Ayet: Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûn(kâdirûne).
Anlamı: Ve muhakkak ki Biz, onlara vaadettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kaadir olanlarız.
Müminun Suresi 96. Ayet: İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyieh(seyyiete), nahnu a’lemu bi mâ yasıfûn(yasıfûne).
Anlamı: Seyyiati (kötülüğü), en güzel olanla yok et. Biz, (onların) vasıflandırdıklarını en iyi biliriz.
Müminun Suresi 97. Ayet: Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni).
Anlamı: Ve “Şeytanların kışkırtmalarından (vesveselerinden) sana sığınırım.” de.
Müminun Suresi 98. Ayet: Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni).
Anlamı: Ve Rabbim, (şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım.
Müminun Suresi 99. Ayet: Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).
Anlamı: Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni geri döndür.” dedi.
Müminun Suresi 100. Ayet: Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.
Müminun Suresi 101. Ayet: Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn(yetesâelûne).
Anlamı: İzin günü sur’a üfürüldüğü zaman, artık onların aralarında bir neseb (soy bağı) yoktur. Ve (birbirlerine hal hatır) sormazlar.
Müminun Suresi 102. Ayet: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Anlamı: O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
Müminun Suresi 103. Ayet: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Anlamı: Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Müminun Suresi 104. Ayet: Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûn(kâlihûne).
Anlamı: Onların (ızdıraptan) ekşimiş olan yüzlerini ateş yalar.
Müminun Suresi 105. Ayet: E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).
Anlamı: Âyetlerim size okunurken; onları tekzip edenler (yalanlayanlar), siz değil miydiniz?
Müminun Suresi 106. Ayet: Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîn(dâllîne).
Anlamı: Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Şâkîliğimiz (azgınlığımız), bize gâlip geldi ve biz, dalâlette olan bir kavim idik.”
Müminun Suresi 107. Ayet: İ Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn(zâlimûne).
Anlamı: Rabbimiz, bizi oradan (cehennemden) çıkar. Bundan sonra dönersek; o zaman biz, mutlaka zalimler oluruz.
Müminun Suresi 108. Ayet: İKâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûn(tukellimûni).
Anlamı: Dedi ki: “Orada (cehennemde) kalın ve bana (bir şey) söylemeyin!”
Müminun Suresi 109. Ayet: İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Anlamı: Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esma’n ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
Müminun Suresi 110. Ayet: Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûn(tadhakûne).
Anlamı: Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz.
Müminun Suresi 111. Ayet: İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn(fâizûne).
Anlamı: Muhakkak ki Ben, onlar sabırlarından dolayı kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim.
Müminun Suresi 112. Ayet: Kâle kem lebistum fil ardı adede sinîn(sinîne).
Anlamı: Dedi ki: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”
Müminun Suresi 113. Ayet: Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).
Anlamı: “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. O zaman (onu), sayanlara sor.” dediler.
Müminun Suresi 114. Ayet: Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
Anlamı: Dedi ki: “Ancak az bir zaman kaldınız. Siz bilmiş olsaydınız.”
Müminun Suresi 115. Ayet: E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne).
Anlamı: Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?
Müminun Suresi 116. Ayet: Fe teâlallâhul melikul hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbul arşil kerîm(kerîmi).
Anlamı: İşte Hakk Melik olan Allah, çok yüce’dir. O’ndan başka İlâh yoktur. (O), kerim arş’ın Rabbidir.
Mü’minûn Suresi 117. Ayet: Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbih(rabbihi), innehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).
Anlamı: Ve kim, bir burhanı (delili) olmamasına rağmen, Allah ile beraber başka bir ilâha taparsa, artık onun hesabı sadece Rabbinin katındadır. Muhakkak ki kâfirler, felâha (kurtuluşa) eremezler.
Mü’minûn Suresi 118. Ayet: Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Anlamı: Ve de ki: “Rabbim, mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir) ve rahmet et (Rahîm esması ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
İlgili Diğer Konular
- Namaz Sureleri
- Fatiha Suresi
- Fil Suresi
- Kureyş Suresi
- Maun Suresi
- Kevser Suresi
- Kafirun Suresi
- Nasr Suresi
- Tebbet Suresi
- İhlas Suresi
- Felak Suresi
- Nas Suresi
- Ayetel Kürsi
- Namazlardan Sonra Okunan Sureler
Nukteler.com’u Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!