Tasavvuf âlimi, 17. yüzyıl sûfî tasavvuf edebiyatı ustası şair Malatya’lı Niyâzî-i Mısrî sözleri ve şiirleri ve Niyâzî Mısrî alıntıları
Niyâzî-i Mısrî Kimdir? (Kısaca)
Halvetiye tarikatının Mısriyye kolunun kurucusu olan Niyâzî-i Mısrî, 17. yüzyılda yaşamış mutasavvıf ve büyük bir sûfî tasavvuf edebiyatı ustası şairdir.
Niyâzî-i Mısrî, 9 Mart 1618’de Malatya’nın şimdiki adı Soğanlı olan Aspozi kasabasında dünyaya gelmiş, 16 Mart 1694’te Osmanlı Sultanı IV. Mehmet tarafından sürgüne gönderildiği Limni adasında vefat etmiştir. Türbesi de aynı adada bulunmaktadır.
Niyâzî-i Mısrî’nin asıl adı Mehmed olup, Niyâzî ve Mısrî ise mahlaslarıdır. Mısrî mahlasını (lakabını) tahsilini Mısır’da yaptığından dolayı verilmiştir. Niyâzî-i Mısrî’nin gerek Türkçe gerek Arapça olarak kaleme aldığı çok sayıda eseri bulunmaktadır.
Niyâzî-i Mısrî Sözleri ve Şiirleri
İlim ve irfan semâlarının en parlak irşad güneşlerinden biri olan Mehmed Niyazi Mısri eserlerinden derlediğimiz şiirleri, en güzel, meşhur ve bilinen sözleri…
Her vakt-i seherde bin lutfı gelir Allah’ım Ol vaki uyanur kalbin yalvar güzel Allah’a. Niyâzî-i Mısrî
Her seher vaktinde kullara Allah’ın binlerce lütfü gelir. O vakit kalbini uyanık tutup güzel Allah’a yalvarmaya bak…
Ben sanırdım âlem içre bana hiç yâr kalmadı
Ben beni terk eyledim gördüm ki ağyâr (yabancı) kalmadı
Cümle eşyada hâr var gülzâr yok
Hep gülistan oldu âlem şimdi hiç hâr kalmadı. (Divân-ı Ilâhîyyat, Niyâzî-i Mısrî)
– Sevdâ-yı zülfün kimin takılsa gerdânına, Mansûr gibi âkıbet yolunda ber-dâr olur
– Bürhan sorardım aslıma aslım bana bürhan imiş…
– Yaramı bildim yârimden imiş…
– Bilmem bu cihân içine yek-dâne mi geldin.
– Hak yüzü insân yüzünden görünür, Zât-ı Rahmân şeklin insân eylemiş
– Cemâlin seyr eden gözler n’iderler bağ u bostânı
Yâ Selâm!..
Halk içre bir âyineyim, herkes bakar bir an görür!
Her ne görür kendi yüzün, ger yakşi ger yaman görür!
İçi umman-ı vahdettir, yüzü sahra-yı kesrettir:
Yüzün gören görür ağyâr, içinde yâr olur peyda!
Alan lezzâtı birlikten, halâs olur ikilikten:
Niyâzi kande baksa ol hemân didar olur peydâ!
İrfan Sofraları
Arzularsın
Nadanı terk etmeden, yârânı arzularsın
Hayvanı sen geçmeden insanı arzularsın
“Men arefe nefsehu kad arefe rabbehu”
Nefsini sen bilmeden Sübhan’ı arzularsın
Sen bu evin kapusun henüz bulup açmadan
İçindeki kenz-i bipayan’ı arzularsın
Taşra üfürmek ile yalınlanır mı ocak
Yönün Hakk’a dönmeden ihsanı arzularsın
Dağlar gibi kuşatmış benlik günahı seni
Günahını bilmeden gufranı arzularsın
Sen şarabı içmeden serhoş-u mest olmadan
Nicesi Hak emrine fermanı arzularsın
Cevzin yeşil kabuğunu yemekle tad bulunmaz
Zahir ile ey fakih Kur’an-ı arzularsın
Gurbetliğe düşmeden mihnete satışmadan
Kebap olup pişmeden püryanı arzularsın
Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok
Issız dağın başında mihmanı arzularsın
Ben bağ ile bostanı gezdim hıyar bulmadım
Sen söğüt ağacından rumman’ı arzularsın
Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile
Yunus’leyin Niyazi irfanı arzularsın
Niyazi MISRİ
Açıklama;
“Nadanı terk etmedin yaranı arzularsın” Türkçe Anlamı
Niyâzî-i Mısrî’nin günümüzde de en çok bilinen ve meşhur olan bu şiiri, bir çok sanatçı tarafından da ilahi olarak seslendirilmiştir. Bir çok kelimede eski Türkçe kullanılsa da bir çok kelime ile şiir anlaşılabilir.
“Nâdânı terk etmeden, yârânı arzularsın. Hayvanı sen geçmeden insanı arzularsın” dizelerinde haddini bilmeyen, cahil insanlardan vazgeçmeden dostların bulunamayacağı anlatılıyor. Kişinin arzu ve isteklerini ve o arzularına nasıl bir gayret ile çalıştığının vaziyetini Niyâzi Mısrî bu dizlerde dile getirmektedir. İnsan, bedeniyle değil gönlü ve ruhuyla insandır. Gönül ve ruh gerçeğini şuurunda olmayan ise hâlâ “hayvan” katında demektir.
Allah Hu Diyen
Tende canım canda cananımdır Allah Hu diyen
Dide sırrım serde sübhanımdır Allah Hu diyen
Dest-i kudretle yazılmış yüzüne ayat-ı Hakk
Gönlümün tahtında sultanımdır Allah Hu diyen
Cümle azadan gelir zikr-i ene’l Hakk haresi
Cism içinde zar-ı efganımdır Allah Hu diyen
Giceler ta subh olunca inletir bu dert beni
Derdimin içinde dermanımdır Allah Hu diyen
Yere göğe sığmayan bir müminin kalbindedir
Katremin içinde ummanımdır Allah Hu diyen
Kisve-i tenden muarra seyreder bu gökleri
Çark uran abdalı uryanımdır Allah Hu diyen
Her kişiye kendinden akrab olan dost zatıdır
Ey Niyazi dilde mihmanımdır Allah Hu diyen
Bahr İçinde Katreyim
Bahr içinde katreyim bahr oldu hayran bana
Ferş içinde zerreyim arş oldu seyran bana
Dost göründü çun ayan kalmadı bir şey nihan
Tufan olursa cihan bir katre tufan bana
Surette ne’m var benim sirettedir madenim
Kopsa kıyamet bugün gelmez perişan bana
Kaf-ı dil ankasıyım sırrın aşinasıyım
Endişelen hasıyım ad oldu insan bana
Niyazi’nin dilinden Yunus’durur söyleyen
Herkese çun can gerek Yunus durur can bana
İnsan
Gel ey gurbet diyârında, esîr olup kalan insan,
Gel ey dünyâ harabında, yatıp gâfil olan insan!
Gözün aç, etrâfa bir bak, nice beğler gelip geçti,
Ne mecnûndur bu fâniye, gönül verip duran insan!
Kafesde bülbüle şeker, verirler fakat hiç durmaz,
Aceb niçin karâr eder, bu zindana giren insan!
Ne müşkil olur gafletde, kalıp hiç inanmayıp,
Ölüm vaktinde Azrail, gelince uyanan insan!
Kararmış gönlün ey gâfil, nasihat neylesin sana,
Taştan katı olmuş kalbi, öğüt kâr etmiyen insan!
Aklını başına topla, elinde var iken fırsat,
Sonsuz azâb çekecekdir, (Adam sen de) diyen insan!
Niyazî bu öğütleri, ver önce kendi nefsine,
O gün kurtulacak ancak, kulluğunu yapan insan!
İnsan – Niyazi-i Mısri
Dost
Bakıp cemal-i yare çağırırım dost dost
Dil oldu pare pare çağırırım dost dost
Aşkın ile dolmuşum zühdümü yanılmışım
Mest-i müdam olmuşum çağırırım dost dost
Mescid ü meyhanede, hanede viyranede
Ka’be’de büthanede çağırırım dost dost
Sular gibi çağ çağ dolaşırım dağ dağ
Hayran bana sol u sağ çağırırım dost dost
Geldim cihane garib, oldum güle andelib
Herdem ciğerler delip çağırırım dost dost
Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp
Aşk ile daim uçup çağırırım dost dost
Aradığım candadır, canda ve hem tendedir
Bilir iken bendedir çağırırım dost dost
Gah düşerim mutlak’a, gah asl u geh mülhak’a
Bakıp kamudan Hakk’a çağırırım dost dost
Dolunmaz ol hal ü had min-el ezel ta ebed
Unulmaz asla bu derd çağırırım dost dost
Hep görünen dost yüzü andan ayırmam gözü
Gitmez dilimden sözü çağırırım dost dost
Derya olunca nefes parelenince kafes
Ta kesilince bu ses çağırırım dost dost
Ne yerdeyim ne gökde, ne ölüyüm ne zinde
Her yerde her zamanda çağırırım dost dost
Geldim o dost ilinden koka koka gülünden
Niyazi’nin dilinden çağırırım dost dost
Uyan gözün aç
Uyan gözün aç durma yalvar güzel Allah’a
Yolundan izin ayırma yalvar güzel Allah’a
Her geceyi kaaim ol her gündüzü saim ol
Hem zikr ile daim ol yalvar güzel Allah’a
Bir gün bu gözün görmez hem kulağın işitmez
Bu fırsat ele girmez yalvar güzel Allah’a
Aslığı ganimet bil her saati nimet bil
Gizlice ibadet kıl yalvar güzel Allah’a
Ömrünü hiçe sayma kendini oda yakma
Her şam u seher yatma yalvar güzel Allah’a
Hey nice yatırsun dur olma bu safadan dur
Bahr-ı keremi boldur yalvar güzel Allah’a
Her vakt-i seherde bir lütfu gelir Allah’ın
Ol vakt uyanır kalbin yalvar güzel Allah’a
Allah’ın adın yadet, can ile dili şadet
Bülbül gibi feryat et yalvar güzel Allah’a
Gel imdi Niyaziyle Allah’a niyaz eyle
Hacatı dıraz eyle yalvar güzel Allah’a
Niyazi Mısri
Gazel
Bu gün bir meclise vardum oturmış pend ider vâ‘iz
Okur açmış kitâbını bu halkı ağladur vâ‘iz
İki bölmüş cihân halkın birini cennete salmış
Eliyle kürsiden birin tamuya sarkıdur vâ‘iz
Çıkar ağzından âteşler yakar şeytân-ı mel‘ûnı
Sanasın yedi tamunuñ ‘azâbı kendidür vâ‘iz
Tamuya şöyle toldurmuş içinde yok turacak yir
Aña yerleşdirür halkı ‘aceb hizmetdedür vâ‘iz
Yaraşur va‘z aña hakkâ ki yanar yakılur her dem
Niyâzî’nüñ hemân ancak cihânda adıdur vâ‘iz
Kaynak: Malatyalı Niyazi-i Mısrî Hayatı-Sanatı-Eserleri ve Divan-ı İlahiyat Türkçe Şiirler-Sözlük. Malatya: Malatya Belediyesi Kültür Yay.
>