ÖZGÜRLÜĞÜN ASIL TANIMINA BUYRUN
Özgürlüğün asıl tanımına buyurun. İnsan hakları ile özgürlük kavramı arasındaki ikiliği aşmalıyız. Özgürlüğü yeniden tanımlamalıyız.
Özgürlüğün asıl tanımına bir de bu şekilde bakabilirsiniz. İnsan hakları ile özgürlük kavramı arasındaki ikiliği aşmalıyız. İnsan hakları, toplumların özgürlük içinde büyümesine yardımcı olmak için nihai aracımızdır. Bu nedenle özgürlüğü yeniden tanımlamalıyız.
İnsanlar özgürlüğü, canlarının her istediğini yapmak, söylemek şeklinde modifiye ettiler günümüzde.
Bakıyorsunuz etrafınıza ve şunları görüyorsunuz:
- Lokantada masada bağıra çağıra sohbet edip sizin yemeğinizi zehir edenler.
- Kahvaltı salonunda bebeğini uyutmak için cep telefonundan yüksek sesle ‘pış pış’ı dinletip tüm müşterileri uyku moduna sokanlar.
- Devlet dairelerinde, bankalarda cep telefonunda yüksek sesle işlerini konuşanlar
- Metroda yol boyunca tüm akraba ve arkadaş tayfasını arayıp ‘metrodayım boştayım da arayayım dedim’ diyenler.
- Herkes devlet dairesinde sıraya girmiş açılış saatini sabırla beklerken ve bu saatin kaç olduğu da net olarak bilinirken , ‘saatlerdir bekliyoruz bir türlü açılmadı’ diye anlamsız söylenip infial yaratanlar.
Tüm bu hareketlerin ana kaynağı, bu toplumun DNA’sına işlenmiş olan ‘derin değersizlik’ duygusu.
- Herkes sürekli, ne kadar önemli olduğunu ispatlama peşinde.
- Herkes sürekli olarak ‘beni görün, beni duyun, ben önemliyim’ mesajını vermekte.
İşte tüm bunların sebebi, bu toplumun düşen kültür ve eğitim seviyesi ile değişen günlük alışkanlıkları.
Bu arada da herkes sürekli olarak her şeyden şikayet eder durumda. Kimse sıra beklemek istemiyor ama herkes sıraya kaynak yapmaya çalışıyor.
Özgürlüğü yeniden tanımlamalıyız aslında: Özgürlük, kendiniz için istediğiniz şeyi başkası için de istemek; kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına da yapmamak.
Nedir bu?
Kendiniz için sessiz sakin bir ortam talebiniz varsa, bulunduğunuz toplu alanda siz de sessiz ve sakin hareket etmelisiniz.
Siz sırada beklerken başkası sizin hakkınıza girmeye etmeye kalktığında nasıl ki rahatsız oluyorsanız; sizin de aynı sırada sabırla beklemeniz demektir özgürlük.
Özgürlük aslında kibarlıktır da aynı zamanda
Toplumda herkes birbirini birey olarak kabul edip herkesin kendisi ile aynı haklara sahip olduğunu anladığında ve bunu içselleştirdiğinde, herkes sakinleşir ve sabır çalıştırır.
Hayat, foton kuşağında hızla akıp giderken, yapılması gereken en önemli şey, bireylerin şahsi hayatlarını alabildiğince yavaşlatmalarıdır. Nedir bu ‘yavaşlatmak’ ?
- Yemeği yavaş, tadına vararak yemek.
- Suyu içerken suyun bedenimizdeki yolculuğuna hislerimizle şahit olmak.
- Sakin ve kibar davranmak ve konuşmak.
Yani beden ve ruh farkındalığımızı artırarak yaşamak. Nasıl ki bir araba 250 km hızla giderken, pencereden manzara yerine duvar görürüz; ama 50 km hızla giderken yol kenarındaki tüm güzellikleri tek tek ayırt edebiliriz… İşte hayatı da yudumlayarak, adımlayarak yaşamak bizi hem sakinleştirir hem farkına varmamızı sağlar. Duygularımızı fark ettiğimizde, bunların sebeplerini tespit edip gerekeni yaptığımızda, hastalanma riskini de ortadan kaldırmış oluruz.
Düşünerek ve hissederek yemek yediğimizde, bedenimize faydalı yiyecekleri almaya çalışır ve sağlığımızı hem akıl hem beden olarak korumuş oluruz.
Şunu unutmayınız ki: Ruhumuzun sağlıklı olması için bedenimize; bedenimizin sağlıklı olması için ruhumuza iyi bakmalıyız. Çünkü ruhumuz ile bedenimiz, ayrılmaz bir bütündür. Biri tökezlediğinde diğeri de düşer ve sistem çöker.
Önce kendi sistemimizi dengeli tutmalı ve bunu kolektife yaymalıyız. Zaten 1 milyon insan bu şekilde farkındalığa vardığında, 80 milyon da bu farkındalığı edinmiş olur kolektif bilinç mantığıyla.
Kimseyi rahatsız etmeden özgürce yaşanılan günler dileriz!
Yazar: Mine KANTUR
Bu yazılar da ilginizi çekebilir;
>