Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var
Risale-i Nur - Sözler eseri sonunda Lemeât bölümünde geçen "Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var" sözü ve açıklaması
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatı Sözler eserinin sonundaki Lemeât bölümünde geçen “Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var” sözü ve açıklaması
Burada Tâlim-i nazariyattan ifadesi ile teorik bilgileri öğrenmekten ziyade kesin esasları öğrenmek ve hatırlatmak konu edilmiş bu söz ile veciz bir şekilde anlatılmıştır.
Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var
Zaruriyât-ı dinî, müsellemât-ı şer’î, kulûblerde hâsıldır, ihtar ile huzuru, tezkir ile şuuru.
Matlup da hâsıl olur. İbare-i Arabî daha ulvî ediyor tezkiri, hem ihtarı.
Onun için Cumada hutbe-i Arabiye, zaruriyâtı ihtar, müsellemâtı tezkir, maalkifâye olur onun tarz-ı tezkiri.
Nazariyâtı tâlim onda maksud değildir. Hem İslâmın vahdânî simasında şu Arabî ibare bir nakş-ı vahdettir; kabul etmez teksiri.
Sözler / Lemeât
Kelime Anlamları :
Tâlim-i nazariyat : Teorik bilgileri öğretme
Tezkir-i müsellemât : Hakikat olduğu kesin bilinen şeyleri, hususları hatırlatmak, tekrar etmek.
Zaruriyât-ı dinî : Dince Yapılması zorunlu olan ve hükmü açıkça belirtilen emirler
Müsellemât-ı şer’î : Dinin herkesçe kabul edilmiş esasları
Kulûbler : Kalpler
Hâsıl : Meydana gelme
İhtar : Hatırlatma
Tezkir : Hatırlatma, Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etme
Matlup : Talep Edilen
İbare-i Arabî : Arapça Metin
Hutbe-i Arabiye : Arapça Hutbe
Zaruriyâtı : Dince yapılması zorunlu olan
Maalkifâye : Yeterli olmakla beraber
Nazariyât : Teoriler, doğruluğu ispat edilmemiş görüşler
Tâlim : Öğretme, eğitme
Maksud : Kasdedilen, hedeflenen
Vahdânî : Allah’ın birliği ile alâkalı.
Sima : Yüz, çehre, görünüş
Vahdânî sima : Birlik içindeki sima görünüş
Nakş-ı vahdet : birliği gösteren nakış, birlik nakşı
Teksir : Çoğaltmak
Cuma Hutbesinin Türkçe Okutulması
Üstad Bediüzzaman Said Nursi;
Cuma hutbesinde Arapça’dan sonra Türkçe anlatılması hususunda ne demiştir?
Cuma hutbesinin makamı, ilahi hükümlerin tebliği için ihtar ve ikaz makamıdır. Yoksa nazari ve siyasi veya dinin detay konularının talim edildiği bir makam değildir.
Zaten ihtar ve ikazda da tafsil ve izaha ihtiyaç hasıl olmaz, kısa ve öz bir şekilde okumak esastır. En etkili ve hülasa ifade ise; ayet ve hadislerin yorumsuz bir şekilde orijinal şekli ile zikredilmesidir.
Bu sebeple Cuma hutbelerinde ayet ve hadislerin zikredilmesi kafidir. Bunun dışında yapılan şeyler makbul değildir, bidattir.
Lakin bidatın olması, Cuma namazının sıhhatine zarar vermez, sadece sevabını azaltır.
Bu bidatleri bahane ederek Cuma terk edilemez.
Bu konu hakkında Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu şekilde izahları mevcuttur:
Meselâ, bazı gafiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan (güzel görüp beğeniyorlar) ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvalden haberleri olsun.
Halbuki bu gibi ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâli değildir. Hutbe makamı ise, ahkâm-ı İlâhiyenin tebliği için ittihaz edilmiş bir makamdır.
Sual:
Avâm-ı nâs Arabîden haberdar değildir; fehmedemez.
Cevap:
Avâm-ı nâs, zaruriyat ve müsellemat-ı diniyeye muhtaçtır. Ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler kisve-i Arabiye içinde tafsilen değilse de icmâlen avâm-ı nâsa malûm ve mâruftur. Maahaza, lisan-ı Arapta bulunan şehâmet yükseklik, meziyet, satvet diğer lisanlarda yoktur.
Mesnevî-i Nuriye / Hubâb
[display-posts]
Nukteler.com’u Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!